Duygularım beni nasıl etkiliyor?

Hiç sabah uyandığında hiçbir şey yapmamışken omuzlarının ağrıdığını fark ettin mi? Ya da sevindiğimizde kalbimizin hızla çarpması, kaygılandığımızda mide bulantısı yaşamamız ya da öfkelendiğimizde kaslarımızın gerilmesi… Tüm bunlar, duyguların bedenimizle nasıl güçlü bir etkileşim içinde olduğunu gösteren açık örneklerdir. İnsan bedeni öyle bir sistem ki, sen konuşmasan da o konuşur. Ve en çok da senin bastırdıklarını anlatır. Her duygu, bedenimizde kimyasal bir iz bırakır. 
Ve bu izler sadece anlık değil, zamanla bedenin haritasını çizen, sağlığımızı şekillendiren etkiler doğurur. Bu yazıda, hissettiklerinin bedenini nasıl dönüştürdüğünü, hangi duygunun hangi fiziksel tepkiye yol açtığını, en önemlisi de bu süreçlerin ardında yatan hormonların görünmeyen rolünü inceleyeceğiz. 

Mutluluk,korku,kaygı,suçluluk,öfke…

Hepsi sadece hissettiğimiz şeyler değil; aynı zamanda hücrelerimizle, hormonlarımızla, kaslarımızla yaşadıklarımız. Bedenimiz sinir sistemi, hormonlar ve organlar arasında sürekli bir bilgi alışverişi halindedir. Özellikle stres ve kaygı gibi güçlü duygular, beynin “alarm merkezi” olan amigdalayı harekete geçirir. Bu durum, vücudu savaş ya da kaç moduna sokar. Vücudumuzda kaslar gerilir, kalp hızlanır, sindirim yavaşlar. İşte bu yüzden kaygılıyken nefes almak zorlaşır ya da mide bulantısı yaşarız. Sadece travmatik bir anıyı hatırlamanın bile kas gerginliğini artırdığı ve kalp ritmini etkilediği görülmüşdür. Yani yalnızca o an yaşanan bir duygu değil, geçmişte bastırılan bir his bile fiziksel olarak geri dönebilir. 

Duyguların anlatıcıları: Hormonlar 

Duygularla birlikte vücutta çeşitli hormonlar salgılanır. Örneğin: 

  • Stresli olduğunda: Kortizol ve adrenalin artar. Bu, bedeni tehlikeye hazırlamak içindir. Ama kronikleştiğinde bağışıklık sistemini zayıflatır, uyku düzenini bozar, baş ağrılarına ve sindirim sorunlarına neden olabilir. 
  • Sevgi ve güven duyduğunda: Oksitosin salgılanır. Bu hormon kalp ritmini dengeler, tansiyonu düşürür ve ağrı eşiğini yükseltir. Hatta bazı araştırmalar, oksitosin düzeyi yüksek insanların daha az hastalandığını gösteriyor. 
  • Utandığında veya korktuğunda: Adrenalin damarları genişletir, bu yüzden yüzün kızarabilir ya da ellerin terleyebilir. 

Bu hormonlar sadece ruh halini değil, uzun vadede fiziksel sağlığını da belirler. Psikolojik baskılar, zamanla hipertansiyon, kalp hastalıkları, hatta bazı bağışıklık hastalıklarının gelişme riskini artırabilir. 

Bedeninin bir yerinde saklanmışdır

İfade edilmeyen ya da bastırılan duygular “yok olmaz”. Vücut bu duyguları hafızasına alır. Bastırılan duygular kaybolmaz, bedenin bir yerine saklanır. İfade edilmeyen ya da bastırılan duygular “yok olmaz”. Vücut bu duyguları hafızasına alır. Bastırılmış öfke ve suçluluk duygularının özellikle kas iskelet sistemi ve bağırsak sağlığı üzerinde etkili olduğu tespit edilmiştir. Bu yüzden açıklanamayan ağrılar, yorgunluk hissi ya da sindirim problemleri yaşayan kişilerin psikolojik geçmişi incelendiğinde, çoğu zaman işlenmemiş duygularla karşılaşılır. 

Duygular hastalığa dönüşebilir mi?

Psikosomatik yaklaşıma göre; bastırılan, ifade edilmeyen ya da kronik hale gelen duygular zamanla fiziksel hastalıklara zemin hazırlayabilir. Örneğin: 

  • Sürekli bastırılan öfke, mide ülseriyle ilişkilendirilebilir. 
  • Yoğun kaygı yaşayan bireylerde sindirim bozuklukları ve cilt problemleri sık görülür. 
  • Uzun süreli üzüntü veya yas süreci, bağışıklık sistemini zayıflatarak hastalıklara açık hale getirebilir. 

Olumlu Duyguların İyileştirici Gücü 

Duygular bedeni sadece yıpratmaz, aynı zamanda iyileştirebilir. Güvende hissettiğinde ya da biri sana içten bir şekilde sarıldığında, parasempatik sinir sistemi devreye girer. Bu sistem, bedeni gevşetir, sindirimi rahatlatır, kalp ritmini dengeler.  Günlük olarak şükran duygusunu ifade eden kişilerde kortizol seviyesi daha düşüktür ve bağışıklık sistemi daha güçlü çalışır. 

Duyguların İletişimsel Gücü: Bedenin Mesajlarını Anlamak ..

Duygular, yalnızca içsel yaşantılar değil, aynı zamanda iletişim araçlarıdır. Gözyaşı, titreme, ses tonundaki değişiklik ya da yüz ifadesi gibi bedensel işaretler duygularımızı dış dünyaya aktarır. Bu sinyaller, karşı tarafla empatik bağ kurmayı sağlar. Duygularını açıkça ifade edebilen bireyler, hem sosyal ilişkilerinde daha sağlıklı bağlar kurar hem de psikosomatik etkilerden daha az etkilenir. 

Peki ne yapmalı? 

  1. Duygularını bastırmak yerine adlandır. “Şu anda korkuyorum” ya da “kızgınım” demek, beynin duygusal bölgelerindeki aktiviteyi düzenler. 
  1. Bedenini dinle. Anlam veremediğin bir ağrı ya da gerginlik varsa, bu bir sinyal olabilir. 
  1. Hareket et. Egzersiz yalnızca kasları çalıştırmaz, duyguların bedenden atılmasına da yardımcı olur. 
  1. Güvendiğin biriyle konuş. Sosyal destek, bedenin stres yanıtını düşürür. 

Psikolojik sağlığımızı korumak için duygularımızı tanımak, onları bastırmadan ifade edebilmek ve bedensel işaretleri fark etmek büyük önem taşır. Unutmayalım: Bedenimiz, ruhumuzun en yakın tanığıdır.